Yılmaz Serhat CANPOLAT:

Mevlana derki; “hamdım piştim yandım…”  Bunlar yaşanabilen yada yaşanamayan hayatların evreleridir her canlı için. Ancak insanda hayatının sonuna kadar daha ayrı bir etki bırakır bu evreler. Sebebi; insan sever,bağlanır,hatırlar,üzülür, unutur, öğrenir ve daha birçoğu… Bilge benim hayatımda, birkez bile karşı karşıya gelmeden hep hatırlayacağım ve gerçekten saygı duyacağım bir insan oldu.

Bilge ile hikayemiz daha o fiziki olarak dünyaya gelmeden başladı. Benim üniversite yıllarımda danışman hocamın odasına gitmemle. Sonrasını düşününce, bir kızın hayatının hangi evresinde olursa olsun özellikle annesine çok benzediğine inanıyorum şuan.

İlk bakışta güler yüzlü ama bir miktar huysuz biri gibi gelmişti danışman hocam bana. Tanıdıkça sadece güler yüzü kaldı. Huysuzluğu bizi düşünmesindenmiş meğer…

Sonra üniversite bitene kadar Bilge ile birçok kez karşılaştık diyebilirim. İnatçıydı ve dur durak bilmeden inandığı doğrultuda gidiyordu. Bunu bize de öğretti. İlk öğrettiği bu olmasına karşın son olmayacakmış da..  Üniversiteden mezun olup giderken sonrası hiç aklıma gelmemişti… 1 yıl aradan sonra Bilge, bir mesajla tekrardan çıktı karşıma. Dünyaya geldiği haberini almıştım. Ve hem öğrettiklerini tekrar ettirecek hemde yenilerini öğretecek bir olaylar dizisinin içine çağırdı beni. Koşarak gittim. Çünkü, inanmayı öğretmişti Bilge bana ve sevmenin birçok boyutunu.

Bilge o gün iki vücut ama tek kişiydi. Ve yine inatçılığını göstereceği belliydi, gösterdi! Bitti denen yerden başladı tekrar öğretmeye. Bir annenin aynı anda neler yapabileceğini gösterdi. Küçük bir bedende olsa insanların birisine sarılmaya, tutunmaya nekadar ihtiyacı olduğunu gösterdi. Yüzünü hiç görmeyenlerin, sesini hiç duymayanların onun için neler yapabileceğini gösterdi. Ham olanlar pişti, pişmiş olanlar yandı…

Annesi ve babası başta, Bilge için küçüğüyle büyüğüyle herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Hayatımda gerçekten ama gerçekten böylesini görmemiştim. Birçok insan bir şekilde birbirini tamamlayıp birşey başarmak istiyor ve uğraşıyordu. O günlerde insanların tek hedefi o küçük bedeni yaşatmak olmuştu resmen. Bunu yaparken fark etmedik bile Bilge’nin artık iki bedenden fazlası olduğunu. Ve bir gün Bilge’nin vücudu gitti bu dünyadan. Her canlıdan biraz daha erken…

Gitmesine gitti ama bir nefesine ve saniyesine hükmedemediğimiz dünyanın ve hayatın anlamlanmasını sağladı, sağlıyor… Bilge bana, benim ona yapabildiğimden daha fazlasını yaptı herzaman. Hayatıma hocam olarak girdi, ablam oldu… Kendi bedeniyle uğraşırken,canıyla uğraşırken umut oldu bana birçok kez. Bilge hala annesiyle ve babasıyla benim hayatımda, sadece büründüğü bedeni tanımadım ben. Ama hayatına şahit oluyorum her zaman. Bilge benim için küçük bir beden değil. Bir anne umudu, bir baba kararlılığı, sevginin başka bir formu.

Dedim ya kız hangi evrede olursa olsun annesine çok benziyormuş diye. Bilge gerçekten inatçı, umutlu, azimli, inançlı biri oldu dünyada. Küçücük bir bedenin, çok kısa bir zamanda nekadar derin izler bırakabildiğini gösterdi. Ve hala gösteriyor. Bilge anne ve babasıyla aramızda hala.

O şimdi küçük bir kız değil büyük bir kadın, bir umut, bir bağ hatta insanın içindeki Anka bu sayfada…

Özge ablam ve Onur ağabeyim, hep gülmeniz dileklerimle…

Hilal ÖZER:

            Ben Bilge’nin sürekli yaşayacağını biliyordum. Çünkü ona duyduğumuz sevgi sadece de bir bebek sevgisi değildi. O günler dün gibi aklımda hala, Bilge’ye “ben bakayım” diye verdiğimiz savaşlar. Çünkü ona dokunmak, onu sevmek bize inanılmaz bir mutluluk veriyordu. Kurmuş olduğunuz “Bir Bilge’nin Hikayesi” sayesinde Bilge kızımızın anılarını yaşatmayı başardığınız için size teşekkür ederim.

            O benim çilek kızım. Rabbim önce sizlere, sonra bizlere ve bu siteye bakıp hüzünlenen herkese sabır versin.

            Dünyanın en dirayetli annesi ve savaşçı prensesine sevgilerle ve özlemle…

                                                                       Hemşire Hilal Özer